Ah, kimim ben?
İnsanlık kadar eski,
her çağda sorulmuş bir bilmece.
Ve şimdi, kısa bir yanıt mı bekliyorsunuz?
Bu biraz zor işte!
Bırakın hikâye dallansın, budaklansın,
bulsun kendi yolunu;
rüzgârlar essin,
harfleri dizsin nazik bir ezgiyle.
Zamanı gelince buluruz belki cevabı,
bir başka bilmecenin izinde.
Adım mı Nedir?
Birden fazladır,
orası kesin.
Kimi der, “çayır gezgini",
"patika bulucu”, “yolgezer”,
kimi der “hayallerde gezen”.
Bazen de duyarım,
“neşeli bir aylak” olur adım.
Ve bilirim,
bu isimleri ilk ben taşımadım,
son taşıyan da ben olmayacağım.
Ama anılırsam da bu adlarla,
taşırım onları zarafetle, onurla. :)
Çünkü attığım her adımda
uyandırırım patikaların eski şarkısını bir kez daha,
ve gece hatırlar adımı
yumuşak bir rüzgârın hafızasında.
Naçizane Fikrim
Ben, çayır gezgini..
Ne bir rehberim,
ne de varılacak bir yer arıyorum.
Ne tamamen kaybolmuşum,
ne de tümüyle bulunmuş.
Bir yanım aittir bu dünyaya,
diğeri gezer düşlerde.
Bir elim uzanır bulutlara, dokunur hayallere;
öteki iner toprağın derinlerine,
bulur kadim sırları uyuyan köklerde.
Bu yüzden ağırdan alırım adımlarımı,
bakarım etrafa,
bir taşa, bir ota.
Dünya kaçmıyor ya,
ben de.
Belki; dilerim; bir izim kalır bu topraklarda,
belki de rüzgâr alır götürür
kumların üstünden,
silinmiş bir ayak izi gibi
sessizce.
Ve bilirim, sonsuz değilim elbette!
Belki gerçekten neşeli bir aylağım,
sırf bu nedenle işte!
Adımladığım Patikalar
Yürürüm haritaların bile unuttuğu yollarda,
zamanın sisine gömülmüş gizli patikalarda
gündüzden geceye..
Yaban çiçeklerinin eski masallar fısıldadığı,
gölgelerin düşlerle konuştuğu geçitlerde
yine bulurum kendimi,
rüzgârın adımı bildiği yerde.
Dolaşırım ormanların derinlerinde,
dinlenirim
pınarların şarkı söylediği
serin gölgelerde.
Mırıldanırım şarkımı çayırlara,
ağaçların kalbine;
serperim bulutların gezgin ruhlarına,
uyuyan dağların düşlerine.
Bazen de yürürüm, sebebsiz,
yalnızca içimden geldiği için, öylesine.
Attığım her adımda
uyuyan bir şarkı uyanır,
yankılanır sisli tepelerin ardında.
Yabanın kadim büyüsü
rüzgârla süzülür, fısıldar kulağıma.
Her kovukta mühürlü bir sır,
her yaprakta sessizce korunan bir iz vardır.
Ve her gizli köşe barındırır bir masal,
bir vakit söylenmiş, unutulmuş çoktan.
Kadim zeytin ağaçları
bin yılın sırlarını taşır köklerinde,
görkemli meşeler
yapraklarından fısıldar efsaneleri gökyüzüne.
Kimi sabah sisinde saklanır,
bekler belki bulunmayı;
kimi gecenin gölgesinde kaybolur usulca,
belki bir daha hiç çıkmaz karşına.
Şafaktan Kadife Geceye
Şafaktan kadife geceye değişir yollar, izler;
her adımda filizlenir türlü türlü hikâyeler.
Günün ilk ışığıyla
başlasın o zaman yepyeni serüvenler.
Çayırlar uyanır,
beyaz bir sis kaplamış her yeri.
Gece boyu dans eden perilerin ayak izleri
hâlâ çiçeklerin üzerinde,
sabah çiyinde gizli.
Gün ışığı parladıkça
kaybolur gider sırlar, masallar, hayaller,
sis çekilir nazikçe,
ve gün başlar kendi ritminde.
Güneş aylakça oyalanırken gökyüzünde;
ışığı süzülür yaprak aralarından narince.
Gölgeler dans eder, rüzgârla oyun oynar
ormanın zemininde oluşur türlü türlü şekiller.
Ve ben;
beklerim altın saatleri,
küçük parıltıların izini sürerim;
bazen bir yaban çiçeğinin tacında,
bazen de bir yaprakta dinlenen
yusufçuğun altın kanadında.
Durdurmaya çalışırım zamanı,
elimde kameramla,
nefes almadan,
kıpırdamadan,
usulca.
Geceleri ise bir başkadır çayırlar.
Sessizliğin içinde bazen duyulur uzaktan homurtular.
Ve bil ki dostum, o gece işittiğim o sesler
ne düşten ne de bir masaldan,
bal gibi gerçektir;
silinmez hiç izi hafızadan. 😅
Bazen bir tilki süzülür gece çayırın derinliklerinden;
kuyruğu bir an görünür,
sonra hop, kaybolur gider birden.
Görebilirsen tabii eğer;
acelesi var hep gerçekten.
Bazen de susamış bir kirpi uyanır uykusundan,
yavaş adımlarla ilerler,
sonra o da kaybolur kadife gecede,
ve silinir tüm izler solan ışıkla birlikte.
Eğer ay utangaçsa o gece,
inmem hiç vadinin içine.
Kenarından yürür,
karanlığın ahengini bozmam bile bile.
Çünkü bilirim, onlara aittir gece.
Otururum bazen yol kenarındaki bir taşın üzerinde,
yıldızları fotoğraflar,
dalarım düşlere sessizce.
Aylaklık bu ya işte!
Ve sorarım sonra:
Kimiz? Niye varız?
Neler bekler bizi Samanyolu’nun ötesinde, diye.
Sormaktan korkmam,
öğrenmekten usanmam;
cevap değil,
cesarettir ışığı canlı tutan,
sonsuz gecelerde hep usulca yanan.
Yol boyunca topladığım hikâyeler ve gizemler
Hangi masalları toplarım,
hangi küçük parıltıları?
Hangi düşleri,
hangi fısıltılı sırları
saklarım yanımda?
Elbette,
yollarda bulduklarımı.
Tuhaf şeyleri
ve onlardan
daha da tuhaf hikâyeleri;
nazik bir büyünün gizlendiği
küçük mucizeleri.
Bazen dikenli bir çalı konuşur benimle,
bazen bir kuş şarkı söyler kendi dilinde.
Yoluma çıkan her yaban çiçeğinden
toplarım bir iz, bir sır, bir zarafet.
Kimi rüzgârla gider, kimi benimle kalır.
Defterimde her biri bulur birkaç satır.
Bazen de bulurum soğuk, mavi bir taş;
derler ki, çok eskiden
Karadağ’ın doruklarında
yaşarmış bir ejderha.
Alevi sinmiş toprağa,
külleri dönüşmüş bu taşlara.
Şimdilerde sessizdir.
Unutulmuş mu peki?
Yok, hiç de değil.
Beklemede sadece.
Gerisi mi?
Eh, o da bir başka hikâyede.
Bulurum bazen de
zeytin dalları arasında
saklanmış boş bir yuva,
bazen de gece fırtınadan sonra düşmüş,
yerde.
Taşırım topladıklarımın hepsini yanımda
her biri düş, her biri bilmece
ve dönüşür belki bir gün
bir masala ya da şiire.
Çantamda Neler mi Var?
Çantam geniştir;
ama sığmazsa da bulduklarım
koyarım hepsini birer birer ceplerime.
Bir tutam biberiye, bir iki defne, kekik, lavanta...
Dönüşür her biri zeytinyağlı sabunlara.
Doğar tam bir cadı harmanı sonunda.🌙🪄
Bir avuç kil, taş, biraz toprak…
Kullanırım bunları doğal boya yapımında;
sabırlı bir ustalıkla
dönüşür çeşit çeşit renklere,
bekler bir ressamı,
eski bir deniz kabuğunda usulca.
Ve bazen ceplerimin içinden çıkar
solmuş bir zeytin yaprağı,
hasat zamanından kalma,
hâlâ saklar güzel anları.
Bazen de gökten süzülür bir tüy,
siyah beyaz, benekli, hafifçe eğri.
Ve uzaklardan duyulur
kendi ritminde bir ezgi.
Bir ağaçkakandır bu, belli.
Yaşlı bir meşeye
ya da okaliptüsün yüksek gövdesine
yuva kurmakla meşguldur;
çalışır özenli.
Bazen de sessizce belirir
bir ağacın dibinde yeni filizlenmiş bir meşe!
Peki ama neden?
Diye sorarsın bazen.
Ben de sorarım,
bilirsin halimi zaten.
Yaklaş öyleyse,
anlatayım sana yeniden.
Oyunbaz sincaplar, kurnaz alakargalar
saklarlar tohumları toprağa,
taşların arasına, derin kovuklara
köklerin ve fısıltıların uyuduğu yerlere.
Kışa hazırlık tabii; plan ince.
Ama bazısı unutulur, kalır geride.
Eh, doğanın işidir, olur öyle!
Günler kısalır, mevsimler döner;
yağmurlar iner
ve fısıldar toprağa nazikçe:
“Zamanı geldi.” diye.
Ve işte tam orada
usulca belirir küçük bir meşe. 🌱
Denizin Nadireleri
Kimi zaman da açarım yelkenleri yeni hikâyelere.
Lodos sürükler kıyıya tahtaları binbir biçimde,
kabuklar, yosunlar, zarif, tuhaf varlıklarla birlikte.
Zaman, tuz ve dalgalar,
en eski zanaatkârlar..
Taşları bile oymuşlar.
Ve bulurum bazen kumların arasında
yuvarlak delik bir taş, halkası aşınmış yıllarla.
Sanki gizli bir geçit açar görünmeyen diyarlara.
Bakarsan içinden, fısıldar eski büyüler,
belki bir peri belirir,
belki gümüş saçlı bir denizkızı
büyülü şarkısını söyler.
Ve bir anlığına gözlerimde parıldar
derin denizlerde,
tahtında oturmuş kayıp bir kral.
Toplarım hepsini.
Dinlerim hikâyelerini.
Okyanusun ninnisiyle birlikte
defterimin sayfalarına süzülürler
tatlı bir düş gibi.
Birisi “Harita” mı Dedi?
Tamam, tamam!
Karışmasın yollar, şaşmasın adımlar. :))
İşte size bir harita.
Ya da harita demeyelim de bir pusula!
Kuzeyi göstermez ama
öğütler yavaşlamayı bize.
Burada yollar çizgilerle değil,
hikâyelerle açılır.
Her köşe bir sır saklar,
her sayfa bir düş barındırır.
Tüm kapıları, tüm yolları görmek istersen bir bakışta,
dön başlangıç sayfasına;
orada açılır site haritası,
ve belki biraz daha fazlası... ✨
Ya da kal burada biraz daha
ve dinle çayırın masalını bir kez daha.
Kapanış
Ve eğer bir gün yeniden dönersen bu diyarlara,
çayırın kapısı aralıktır;
bekler
gecikmiş adımları,
gecenin nazik gölgesine karışmış yolcuları,
geri gelenleri,
henüz yola çıkmamış gezginleri,
ve başka başka hikâyeleri.
Ocak hâlâ sıcak, aydınlatır geceyi;
çaydanlık uykulu,
gecenin sessizliğinde
mırıldanır son ezgisini.
Ve belki de bulursun beni orada
loş bir lambanın altında;
elimde sıcak bir çay,
önümde açık bir defter,
ve hep okumak istediğim o
kitabı yazarken
sessizce.
❓Son Bilmece
Ve eğer gerçekten bilmek istersen adımı,
dinlemelisin dikkatlice.
"Ormanın derinlerinde saklı bir pınar,
ulu çınarların gölgesinde
söyler şarkısını hafifçe.
Yalnızca sakin yüreklerin duyabileceği sırları
fısıldar adıyla birlikte."
Eh, işte en basit bilmece buydu;
biraz sırlarla,
biraz da sözlerle örülü. :))
Cevabı bulduysan,
yaz ve “merhaba” de.
Ve dilersen,
sor sen de bana bir bilmece!
🌙 Namárië...
Yıldızlı gökler altında
yeniden buluşmak dileğiyle.
Çayırlardan haber almak ya da sadece “merhaba” demek istersen,
bırak rüzgâr getirsin notunu bize. 🌿✨
Bugün | Kapalı |
Meadow Wanderer
Dikili, İzmir, Türkiye
© 2023–2025 Meadow Wanderer
ALL TEXTS AND ARTWORK ARE PROTECTED. TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
.png/:/cr=t:8.5%25,l:0%25,w:100%25,h:80.81%25/rs=w:515,h:234,cg:true)
TR
Burada size daha iyi bir deneyim sunabilmek için yalnızca temel çerezleri kullanıyoruz. Daha fazla bilgi için Çerez Politikamıza göz atabilirsiniz.
EN
We only use essential cookies to make your experience here smoother. For more details, you can check our Cookie Policy.